Takılarımdaki renkler hiçbir zaman önceden planlanmazlar. O yılın moda renkleri göz önünde bulundurulur ancak yine de kendimi hangi renkte hissettiğim daha ağır basmaktadır.
Sonsuz renk dünyasının içine çekilirim düşlerimde. Büyülü dünya beni bir kere daha içine kabul eder. Duygularımın yön bulduğu; herkesin gidip gidip de takılı kaldığı gibi benim de olmazsa olmaz renklerim vardır. Neden mi? Görsel ve düşünsel olarak verdikleri titreşim ve mesajlar hep aynıdır. Tanıdık duygular.. Bilirim biz bütünüzdür.. Onlar bendir..morlar- ametist, siyahlar- onix, lav taşı, griler- labradorit, spektrolit, maviler- kiyanit, turkuaz, kırmızılar- mercan, akik, lal, sarılar- sitrin, yeşiller- yeşim,peridot. Sanki dans edermişcesine beni mutlu kılarlar.
Bu duygular; yeni bir yaratının ortaya çıkış serüvenindeki en önemli süreçlerin yaşanışıdır.
Yaratım hazırlığının ilk durağı yakıcı heyecanlardır. Kendimi kırmızı hissederim, kaptırmış giderken birden yeşillerle karşılaşırım; yoğun coşkuların dengelenmesi için ortaya çıkmışlardır ancak nokta olarak kalırlar.
İkinci durak kendimi siyah hissettiğim, derinlik ve gizemin hakim olduğu andır. Yavaş yavaş heyecanların biçim değiştirmeye başladığı üçüncü durağa geldiğimde kendimi mor hissettiğim, farkındalıkların arttığı, ortaya çıkışın belirdiği zamanlara gelindiğinin habercisidir. Birden içimi bir dinginlik, güven kaplar. Gri ve gümüş parlaklığında hissetmeğe başlarım.. Bu serüvenin sonudur..
04-10-2008Işıl İpekçi